Fahrenheit 451

Ray Douglas Bradbury 22 Ağustos 1920’de ABD’nin Illinois Eyaleti’nde dünyaya gelmiştir. Daha dokuz yaşındayken İskenderiye Kütüphanesi’nin yandığını duyduğunda ağlayacak kadar kütüphaneleri çok seven Bradbury, ailesi iki yıl boyunca farklı şehirlere gittiğinde her seferinde ilk iş olarak kütüphanelere koşmuştur. 12 yaşında hikayeler yazmaya başlamış ve 20 yaşındayken ilk hikayesi yayımlanmıştır. 

Liseden sonra okumamış ancak kütüphanelerden de vazgeçmemiştir. Bir yandan sokakta kitap satarken bir yandan şehir kütüphanesine gelenlerin not alması için verilen küçük kağıtlara hikayeler yazmaya devam etmiştir. 28 yaşına geldiğinde artık kütüphaneden çıkar. 30 yaşında ise hala yazmak için bir büro tutacak yeterli parası yoktur. Bir gün California Üniversitesi’nin kampüsünde gezerken duyduğu bir daktilo sesi hayatında önemli bir dönüm noktası yaşamasına sebep olur. Duyduğu sesle üniversitede kiralık bir daktilo odası olduğunu öğrenir ve adeta çılgınca yazmaya başlar. Yazdığı hikayeler de kimi zaman çeşitli dergilerde yayımlanır. 

1953 yılında Fahrenheit 451 isimli eserini kiralık bir daktilo ile bodrum katındaki bir kütüphanede yazdığında yayımlatacak herhangi bir dergi bulamaz. Ancak genç bir editörün kitabı satın almasından sonra dünyanın en iyi distopik kitaplarından biri okuyucularla buluşmuştur. 

Bu kitap Bradbury’i her ne kadar dünyanın en önemli bilimkurgu yazarları arasına soksa da kendisi “Ben bilim kurgu yazmıyorum, yazdığım tek bilim kurgu Fahɾenheit 451’dir. Çünkü gerçeğe dayanılarak yazılmıştır. Bilim kurgu gerçeğin tasviridir, fantezi değil. Fahɾenheit 451 dışında bilimkurgu alanında verdiğim başka eserim yoktur.” demiştir. 

Fahrenheit 451 Dinle

Bu kitabı dinlemek ister misin?

Storytel'de tüm kitapları ilk 14 gün ücretsiz dinle.

Fahrenheit 451 Konusu

Kitapta itfaiyecilerin yangın söndürmek yerine kitap bulunan evleri sahipleriyle birlikte yaktıkları bir dünya anlatılmaktadır. Hikayenin baş kahramanı Ray Montag de bu itfaiyecilerden biridir. Ancak bir gün kitaplarıyla beraber bir adamın diri diri yakıldığına şahit olmasıyla durum değişmeye başlar. Çünkü arkadaşlarının, hatta karısının bile bu olay karşısında sessiz kaldığını görmesi her şeyi sorgulamaya başlamasına neden olur. Kitaplar yakılır çünkü otoriter yönetimin hüküm sürdüğü bu distopik dünyada insanların okuması, dolayısıyla düşünmesi ve sorgulaması istenilmemektedir. Zaten kitabın adı da bu yüzden kağıdın tutuşma ve yanma sıcaklığından gelmektedir. 

Montag'in gözünden gördüğümüz bu dünyada kitabın yerini televizyon almıştır. İnsanlar robotlaşmakta ve duygusuzlaşmaktadır. Artık bu duruma tahammül edememeye başlayan kahramanımızın kitaplara olan ilgisi giderek artmaktadır. Daha fazla okudukça sorgulaması da artan Montag'in olaylara, çevresine ve yaşadığı dünyaya bakışı da o ölçüde değişmektedir. 

Bugün hala en iyi bilimkurgu kitabı denilince ilk akla gelen eserlerden biri olan Fahrenheit 451'de yer alan; “Kitaplarda bir şeyler olmalıydı, hayal edemeyeceğimiz şeyler, kadının yanan bir evde kalmasını sağlayacak şeyler; orada bir şeyler olmalı. Bir hiç için kalmazsın.” satırları onun kitaplara ve yazmaya olan tutkusunun ne kadar fazla olduğunu göstermektedir. Nitekim 2012 yılında vefat ettiğinde ardında 400'den fazla kısa hikaye, 20'ye yakın tiyatro oyunu, çocuk öyküleri ve televizyon senaryoları bırakmıştır.

Devamını Oku

Yorumlar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir